KAVAKLIDERE BAKIRCILIĞI VE BAKIRCI/KALAYCI(PALLECİ) DİLİ
Yard.Doç.Dr. Ali Abbas ÇINAR
İnsanoğlu, çok eski çağlardan beri bakırı günlük hayatında kullanmaktadır. Tarihi dönemler arasında sayılan Maden devrinde bakırın önemli bir yeri vardır. Arkeolojik buluntular arasında yer alan metaller arasında bakır çok önemli yer oluşturmaktadır. En eski metaller arasında yer alan bakır, geçmişten günümüze değişik şekillerde kullanılmıştır. Bakırcılık ise en eski el sanatı olma niteliğini korumaktadır. Bu sanatın en eski örneklerini müzelerde görmek mümkündür. Günümüzde ise, bulunan mekana göre; köy, belde veya kent hayatında önemi ve fonksiyonunu değişik şekillerde sürdürmektedir. Önceleri günlük ihtiyaçlar için kullanılmaktayken, günümüzde yelpazesi çok daha genişlemiştir. Bakır dayanıklı bir metaldir. Elektrik ve ısıyı en iyi iletme özelliği vardır. Şekillendirilmedeki kolaylığı tercih edilmesinin bir başka sebebi olmuştur. Öte yandan kalaylanmak suretiyle mutfak araçları arasında en çok dayanıklı metal olma özelliğini çok uzun yıllar devam ettirebilmiştir.
Bakırcılık, günümüzde eski durumunu koruyamamakla birlikte Ankara, Çorum, Diyarbakır, Erzincan, Gaziantep, İstanbul, Kahramanmaraş, Konya ve Tokat’ta el sanatı ürünü olarak varlığını sürdürmektedir. Dikkat edilecek olursa bakırcılık üzerine yoğunlaşan iller daha çok doğu ve güney doğu Anadolu bölgesinde yer almaktadır. Buda Kavaklıdere bakırcılığının önemini arttırmaktadır. Bunlar arasında Kavaklıdere’nin ayrı bir yeri vardır. “Ege Bölgesinin en önemli bakırcılık merkezi Kavaklıdere olmuştur.”(K1). Dağlar arasında merkezden uzak bir yerde bu sanatın sürdürülmüş olması sadece ekonomik nedenlere bağlanamaz. Bir yerde uzun yıllara dayanan sanat uğraşının varlığı, o yerin medeniyetini de göstermektedir. “ Kavaklıdere yakın dönemlere kadar önemli bir ticaret merkezi olmuştur.” (K2). Kavaklıdere, bakırcılık açık hava müzesi görünümünü günümüzde azda olsa kaybetmiş gibi görünüyorsa da bu yapının tekrar eski durumuna dönüştürülmesi mümkündür.
Kavaklıdere bakırcılığı, Kavaklıdere kalaycılığından bağımsız değildir. Öteden beri bakırcılık ve kalaycılık iç içe yürümüştür. Geçmiş yıllarda kalaycılık yapan pek çok insan bu mesleği tamamen bırakmış (K2), ya bakır el sanatları üretimini seçmiş veya bakır süs eşyası ticareti yapma yoluna itmiştir. Mehmet Ali Çoban (K2) bunlardan biridir. Mesleğini icra etme imkanının olmadığını fark ettikten bir süre sonra mermercilik sektörüne atılmış, bu sektörün önemli temsilcileri arasına girmiştir.
Kavaklıdere yöresi kalaycıları arasında konuşulan gizli dile, bu mesleğin icracıları tarafından “ kalaycı dili, palleci dili, meekçi naslığı” denilmektedir. Bu gizli dilin kökeni konusundaki araştırmalar devam etmektedir. Kaynak kişiler, dolayısıyla bakırcı esnafı bakırcılığın Kavaklıdere’deki varlığı konusunda farklı tarihler vermektedirler. Bu tarihler sekiz yüz yıldan (K6) üç yüz yıla kadar (K11,K12,K13) uzanan bir zaman dilimine kadar uzanmaktadır. Toroslardan, Kahramanmaraş (K3), Urfa bölgesinden (K5) Denizli Tavas bölgesine, oradan da Kavaklıdere’ye gelen boyların olduğu, bu boyların bakırcılığı da beraberinde getirdiği ileri sürülmektedir (K3) Kaynak kişilerden biri elindeki çok eski bir ibriğin Kavaklıdere işi olduğunu ifade etmektedir. Göremediğimiz bu ibriğin, 1200 tarihli olduğu söylenmektedir (K6). Bu mesleğin 13. yüz yıldan beri yapılmakta olduğunu ileri süren başka kaynak kişiler de vardır (K5). Öte yandan çoğu kaynak kişi bakırcılığın tarihi konusunda herhangi bir fikri olmadığını belirtmektedir. (K4,K8,K9,K14)
Bakırcılık mesleği ile ilgilenen ya da bu meleği yerine getirenler değişik yaşlarda meleğe atılmış durumdadırlar. Bu zaman dilimi yedi ila on beş yaş arası ifade edilmektedir. Kaynak kişilerin çoğu mesleği babası, ustası veya bir yakınından öğrenmiş bulunmaktadır. Bunlardan babamdan öğrendim diyenler dört, ustalardan öğrendim diyenler dört, ağabeyimden öğrendim diyenler bir kişidir.
Geçmiş dönemlerde Denizli veya Aydındaki bakır fabrikalarından satın alınan bakır levhalar, develerin sırtında Kavaklıdere’ye getirilmiş, dökümhanelerde dökülmüş, işlenmiştir (K9). Yakın tarihler içerisindeki bir zaman diliminde Kavaklıdere’de de konuyla ilgili bir fabrika kurulmuştur. Bu fabrika, bir süre sonra, çevreye zarar verdiği gerekçesiyle kapatılmıştır. Günümüzde ise bakırcılık için gerekli olan hammadde Kula başta olmak üzere, İstanbul, İzmir veya Diyarbakır’dan temin edilmektedir. Bunun yanında ithal bakır kullanıldığını ve bakırın kilosunu 10-20 YTL arası bir ücretle alındığını söyleyen bakırcılar da vardır. Kula’dan alınan bakırın demirle alaşımlı olanının kilosu 7 YTL, ham bakırın kilosu 10 YTL dir. Ham bakır, ürün bitene kadar çeşitli işlemlerden geçirilmektedir. Bakırcılar bu işlemi şöyle anlatmaktadır:
İlk önce plakanın kesilmesi var. Yapacağımız mutfak eşyasına göre; kazansa kazanın ölçüsü, ibrikse ibriğin ölçüsü alınır ve kesilir. Kenarına tel koyulacaksa tel takılır. Telden sonra şekillendirme kısmı geliyor.Şekillendirmeden sonra bakır tavlanır (tavlama bakırın yumuşatılıp biçimlendirilmesidir.) En son temizlenir ve kalaylandıktan sonra kullanıma hazır olur. Şu anda yaptığım işte, yani dekorasyon işinde durum çok farklıdır. Önce yapılacak şeklin şablonu hazırlanır. Daha sonra bu şablonun üzerine bakır kaplama yapılır. Kaplama yapıldıktan sonra çekiç ve zımbayla dövmesi yapılır. Şekillendirmeden sonra üzerine renkleri verilir. Renklendirmeden sonra da oksitlenmeyi engellemek için üzerine cila çekilir.(K7)
Bize gelen ham bakırı hurdayla eritiriz erittikten sonra kalıplara dökeriz daha sonra silindirle vasıtasıyla çarşaf haline getiririz. Dığan olacaksa dığan, tencere olacaksa tencere yaparız. (K10)
Ham bakır bir kazana atılıyor ve yüksek ısıda eritilerek 30-40 kiloluk külçeler halinde dökülüyor.bu işlemden sonra silindirlere veriliyor. Silindirler bu külçe bakırı eze eze kağıt gibi levhalar haline getiriyor. Ondan sonra işlemeye geçiliyor. (K10)
Bir materyalin yapılmasındaki ilk işlem dip’in hazırlanmasıdır. Levhadan/Çarşaftan kesilen dip, çekiçle yukarıya doğru 2-3 santim bükülür. Rende makasıyla diş açılır ve gövdeye eklenmesi için hazır hale getirilir. Bu işlem sırasında çekiç, yer kütüğü, yatırma ve makas kullanılır. Dipler iki şekilde yapılır. Bunlardan birincisi Dendere (bakır levhaları bir artı bir eksi biçiminde kesmeye yarayan makas) yoluyla yapılan dipler ikinci ise kıvırma yoluyla yapılan diplerdir. Dendere yoluyla yapılan dipler kesildikten sonra 3-4 santim yukarı doğru dövülür ve dendereyle diş açılır. Kıvırma yoluyla yapılan dipler ise dip kesildikten sonra gövdenin altına konulur ve yukarı doğru hemen hemen 1 cm kadar kıvrılır son olarak ta çekiçle dövülür.Bu işlemde çekiç, yer kütüğü, yatırma ve makas kullanılır.bu konu bakırcılarca şöyle ifade edilmektedir.
Çarşaftan dibin ölçüsünü keseriz. Kestikten sonra döve döve yukarı doğru eğeriz. Sonra biri erkek biri kancık olarak dişli açarız böylece dip yapılmış olur. Yer kütüğü, yatırma ve çekiç kullanıyoruz. (K6)
Levhadan ölçülü bir parça kesilir. Yanlar 3 santim yukarı doğru dövülerek eğilir, sonrada dendereyle artı-eksi dediğimiz şekilde kesilir ve gövdeye eklenir.Bu işlem sırasında kerpeten, kargaburnu, çekiç, mıskıldan, yatırma, içkildek ve örs kullanılır.
Dip önce ölçüye göre kesilir, kesildikten sonra yatırma dediğimiz örsün üzerinde döverek 3 santim kadar yukarı doğru bükülür ve dendere dediğimiz aletle biri dişi, biri erkek dişler açılır. Bu şekilde dip bitmiş olur.(K11)
Bakır eşyanın önemli aşamalarından biride gövde’nin hazırlanmasıdır. Gövdenin hazırlanması için öncelikli olarak kullanılacak ölçü levhadan kesilir.Kesilen parçanın iki tarafında, rende makası yardımıyla biri artı, biri eksi biçiminde dişler açılır.Bu levhanın iki ucu bir araya getirilerek silindir şekli verilir, dibe eklenir ve parça birleştirilir, dibe eklenerek kaynak yardımıyla kaynatılır. Şekillendirme ise açma ve toplama yoluyla uygun örslerin üstünde çekiçle dövülerek yapılır. Bu işlem sırasında çekiç, yatırma ve makas gibi aletler kullanılır.
Bakırı dövme işlemi, bakıra şekil vermek amacıyla yapılır ve bakır sanatının önemli bir aşamasıdır. Dövme, “ yatırmanın üzerine parça gezdirilerek çekiçle vurulmasıdır.” (K7) Bu işlem sırasında dövülecek malzeme yatırma denilen örs üzerine konularak çekiçle dövülür. İşlem sırasında dövülen parça sürekli çevrilir.Dövme sırasında çekiç, yatırma, tokmak, mıskıldan, topal mıskıldan, yarık mıskıldan gibi yapılacak eşyanın şekline göre değişik aletler kullanılır. Dekorasyon amacıyla yapılan işlerde ise farklıdır. Öncelikle yapılacak olan eşyanın şablonu hazırlanır. Hazırlanan bu şablonun üzerine bakır kaplama geçirilir. Kaplama yapıldıktan sonra çekiç ve zımbayla dövmesi yapılır. Kaba istenilen şekil verildikten sonra üzerine perdah yapılır. Bakır kap üzerine boyama yapılmaz, kalay yapılır.
Geçmişte var olmasına rağmen günümüz Kavaklıdere bakırcılında kapak yapılmamakta, fabrikadan hazır olarak satın alınmaktadır. Geçmiş dönemlerde kapların kapağının yapıldığı belirtilmektedir. Bu işlem sırasında, yapılmış olan kap; tencere veya buna benzer bir nesne ise onun kapak yeri önceden hazırlanır. Ölçüsü alınır, levha pergelle çizildikten sonra istenilen ölçülerde, yuvarlak bir biçimde kesilir. Kesilen parça çekiçle dövülerek bombeleştirilir ve tutacağı yapılır. Bombe kapağın esnemesini engellemek için yapılır.
Kapak o dönemde diplerden yapılırdı. Önce dibin zıvanası açılır, sonra devşirilerek çekiçle dövülür, daha sonra tavlanırdı. Son olarak tekrar dövülerek şekillendirilirdi.(K9)
Kulp, eskiden kalın bakırdan yapılırdı. Bakır önce ısıtılır, sonra çekiçle örsün üzerinde dövülerek perçinlenir ve yerine takılırdı. Günümüzde dökümden yapılmaktaysa da yinede perçinle takılmaktadır. Günümüzde iki tarafından tutacaklı olan kulplar hazır olarak satılmaktadır.Bu kulplar demirciler tarafından yapılmaktadır. Bunun yanında bazı eşyanın yapılması sırasında demircilere de ihtiyaç duyulmaktadır. Büyük kazanların yapılması durumunda kazan demirciye götürülür. Ölçüsü alındıktan sonra bakır kazan üzerine kulpa ait delikler açılır. Bakır çivilerle kulplar perçinle tutturulur. Kulpun takılması sırasında bakır çivi, örs, balyoz, yatırma ve çekiç kullanılmaktadır.
Eskiden nişadır kaynağının kullanılmasına karşılık, günümüzde oksijen, gümüş ve bakır(sarı) kaynak kullanılmaktadır. Nişadır (amonyak) toz şeklinde bakır ve çinko karışımından öğütülmüş kaynağın içine boraks karıştırılarak yapılan kaynaktır. Sarı kaynağın dövmeye gelmesine karşılık, gümüş kaynak dövmeye gelmez; serttir, kırılır.
Bakırcılığın önemli bir geçim kaynağı haline gelmesini sağlayan ana faktörlerden birisi bu maddenin desenli bir şekilde pazarlanmasıdır. Eşya üzerine desen yapılması uygulaması birkaç şekilde gerçekleştirilir. Bunlardan biri kazıma (kalemle kazıyarak), ikincisi ise dövme (zımbayla dövme) tekniği ile yapılır. Bu teknikten dolayı birincisine oyma desen (kazıma), ikincisine ise kabartma desen denilir. Sivri, çelik uçlu kalemlerin üzerine çekiç veya tokmakla hafifçe vurularak desen yapılır.
Malzemeye istenilen şekil verildikten sonra, artan parçalar hurda olarak tekrar satılır veya ocaklarda eritilmek suretiyle çarşaf haline getirilir, tekrar ilenmek suretiyle çeşitli şekillerde değerlendirilir.
Mutfak eşyası olarak; çeşitli tencereler,çeşitli tavalar (yumurta tavası,makarna tavası, yemek tavaları, pekmez tavaları,pilav tavaları), aşure kazanları, ibrikler, semaverler, çaydanlıklar, cezveler, tepsiler, şekerlikler, sürahiler, bardaklar, tencere,tava, sini,sahan,ibrik, kazan, dığan, çanak, makarna tabağı, mangal, su güğümü, su tası, kavurma sacı, süzgeç, havan, keşkek kazanı, kelle haranı, yoğurt haranı, çamaşır kazanları vb. üretilmektedir.
Süs eşyasının da pek çok türü yapılır. Sürahi, küçük çaydanlık, küçük cezve, küçük tepsi, küçük kova, küçük ibrikler, küçük semaverler, küçük çaydanlıklar, küçük cezveler, küçük tepsiler, küçük şekerlikler, küçük sürahiler, abajur, mumluk, küçük ibrik, küçük gaz lambası, küçük kazan, vazo, küpe, yüzük, nazarlık, bilezik ve çeşitli tablolar yapışıp satılmaktadır. Bunun yanında antika bakırların tamirleri de yapılmaktadır. Süs eşyaları; ev, büro ve kafelerin vitrinlerinde, koltuk aralarında, tablolar ise duvarda dekoratif amaçlı kullanılmaktadır. Süs eşyalarının ise özellikle iç ve dış turizme yönelik kullanılmakta olduğu gözlenmektedir. Mutfak eşyaları ise mutfakta kullanılır.
On üç kişi ile yapılan görüşmede, bir kişi hariç, hiçbirinin yanında kalfasının bulunmadığı öğrenilmiştir. Mesleğin en az üç yılda öğrenilebileceği, fakat asıl verimin ancak dört-beş yıl sonra alınabileceği ifade edilmektedir. Bakırcılar bu sanatın devam ettirilmesini yürekten istemektedirler. Ancak yapılan işin geleceği hakkında karamsarlık içerisindedirler. Devletin bu tür meslekleri desteklemesini beklemektedirler. Kavaklıdere bakırcılığı alüminyum, plastik ve paslanmaz kapların yaygınlaşmasına paralel olarak zayıflamıştır. Ancak son yıllardaki turizm hareketliliği, sentetik kaplar ve alüminyumun sağlık açısından uygunsuzluğu ve dayanıksızlığı, diğer yerlerde olduğu gibi Kavaklıdere bakırcılığının önemini yeniden kazanmasına yol açacak gibi görünmektedir. Kavaklıdere bakırcılığının pazarlama sorunları bulunmaktadır. özellikle kış aylarında büyük sıkıntılar yaşanmaktadır.
Bakırcı esnafı, kendi üretimi yanında Gaziantep, Erzincan, Konya vb. illerden getirdiği bakır sanatına dair eşyaları da satma eğilimindedir. Özellikle süs eşyaları konusunda sadece Kavaklıdere işi bakırlar değil, diğer illerden getirilen bakırlarda pazarlanmakta, ürün çeşitliliği sağlanmaktadır. Pazarlama; Kavaklıdere merkezinde, Muğla – Aydın Karayolu üzerinde veya başka il ve ilçelere gidilmek ve üretilen ürünlerin pazarlanması süretiyle yapılmaktadır. Bakırcılığın bir el sanatı olarak yeniden canlandırılması, yaygınlaştırılması ve geliştirilmesinde devlet desteğine, yönlendirmesine ihtiyacı vardır. Öncelikle iç ve dış piyasaya yönelik üretilip pazarlanması, bölgeye gelen turistlerin Kavaklıdere’ye yönlendirilmesi bu sanat dalının varlığının devam ettirilmesine kısa vadeli çözüm gibi görülmektedir. Öte yandan bakırcılığın bir sanat ürünü olduğunun benimsetilmesi, bu sanatın geleceği açısından önemlidir. Bakır hammaddesi pahalıdır. Bu durum bazı bakırcıları, bakır levhaları satın almak, bunu işlemek , üretmek yerine diğer illerden hazır bakır süsü eşyaları satın almak ve bunu pazarlamak yoluna itmiştir.
Mesleğe çırak bulunamamaktadır. Bakırcı esnafı bu açıdan umutsuz durumdadır. Gelecek yıllarda atadan gelen bu el sanatı değerinin yok olacağı endişesi taşınmaktadır. Bu sorunun uzun vadeli çözümü eğitim ve öğretimden geçmektedir. Sorunun bir yanı ekonomikse diğer yanı bilimdir. Muğla Üniversitesi, gelecek yıllar içerisinde Kavaklıdere’de “ Kavaklıdere Meslek Yüksek Okulu” açmayı planlamaktadır. Bu okul içerisinde “ Bakırcılık, Mermercilik vb. bölümleri” açılabilmesi sağlanmalıdır. Yörede atılacak bu adım bakır sanatının yaşamasına büyük katkı sağlayacaktır. Bölge insanının konu ile ilgili eğitim düzeyinin yükseltilmesi bir yandan çırak-kalfa-usta ilişkisinin canlanmasına ortam hazırlayacak, öte yandan bu el sanatı ürünün modern yapıya kavuşmuş olmasını sağlayacaktır.
Bakırcı / Kalaycı (Palleci dili)
Palleci dili, bakırcı ve kalaycı dili olarak nitelenen gizli dile verilen addır. Bu dil Kavaklıdere ilçesi ile bu ilçeye bağlı Çayboyu (Mesevle) ve Menteşe (Genek) beldeleri, Çamyayla (Bellibol), Çatak, Nebiköy,Sungur ve Kuyualan köyleri ile Muğla merkeze bağlı Dokuzçam köyünde genellikle bakırcı ve kalaycı meslek sürdürücüleri arasında konuşulmuş olan dildir. (K1,K2) Günümüzde ise mesleğin başka il,ilçe ve köylerde icrasının mümkün olmaması sebebiyle giderek unutulmaya yüz tutmuştur. Bu dil yaşlılar arasında büyük oranda bilinmekteyse de gençler arasında çok bilinmekte ve sadece nostalci olarak kullanılmaktadır. ( K1,K2) Standart Türkçe’nin yaygınlaşması, yerel ağızların öneminin azalması da bu gizli dille anlaşma yolunu iyice ortadan kaldırmaktadır. Sözcük yapısına; ses, yapı ve anlam açısından bakıldığında, üretilen sözcük veya söz gruplarının Türkçe’nin karakter özelliği etrafında şekillendirildiği anlaşılmaktadır. Konuya bütünlük sağlamak amacıyla, Kavaklıdere’de bakır ve pirinç dekorasyon işi yapan Ümit ALPER’İN (K3), 1987 yılında Anadolu Folkloru dergisinde yayımladığını belirttiği “ Bakırcı (Palleci) Dili” başlıklı yazısından bir bölümünü aşağıya alıyorum.
“ (…) 16. yüzyılda kurulduğu tahmin edilen Kavaklıdere ve çevresi kadar yaşlı olduğu tahmin edilen bakırcı dili adından da anlaşılacağı gibi çoğunlukla bakırcı esnafı tarafından konuşulmaktadır. Genellikle bakırcılık ve kalaycılıkla geçinen yöre insanı, kazancını sadece köyde çalışarak sağlayamadığı için , “Yaban” diye adlandırılan başka illere gidip çalışmak zorunda kalmıştır.
Kazanılan paranın emniyetli olarak saklanabilmesi, miktarının anlaşılmaması, saklanacak bakır eşya yada kalaylanacak kapların fiyatlarının müşteriler tarafından bilinmemesi için bakırcı dili yabanda en geniş şekilde kullanılmıştır.
Yard.Doç.Dr. Ali Abbas ÇINAR’ın
ISBN : 975-958 11-7-5 numaralı Muğla ve İlçeleri Kültürü adlı kitabı’nın 229-234 sayfalarından alınmıştır.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder