17 Kasım 2009 Salı
bakırcı lık
KAVAKLIDERE BAKIRCILIĞI VE BAKIRCI/KALAYCI(PALLECİ) DİLİ
Yard.Doç.Dr. Ali Abbas ÇINAR
İnsanoğlu, çok eski çağlardan beri bakırı günlük hayatında kullanmaktadır. Tarihi dönemler arasında sayılan Maden devrinde bakırın önemli bir yeri vardır. Arkeolojik buluntular arasında yer alan metaller arasında bakır çok önemli yer oluşturmaktadır. En eski metaller arasında yer alan bakır, geçmişten günümüze değişik şekillerde kullanılmıştır. Bakırcılık ise en eski el sanatı olma niteliğini korumaktadır. Bu sanatın en eski örneklerini müzelerde görmek mümkündür. Günümüzde ise, bulunan mekana göre; köy, belde veya kent hayatında önemi ve fonksiyonunu değişik şekillerde sürdürmektedir. Önceleri günlük ihtiyaçlar için kullanılmaktayken, günümüzde yelpazesi çok daha genişlemiştir. Bakır dayanıklı bir metaldir. Elektrik ve ısıyı en iyi iletme özelliği vardır. Şekillendirilmedeki kolaylığı tercih edilmesinin bir başka sebebi olmuştur. Öte yandan kalaylanmak suretiyle mutfak araçları arasında en çok dayanıklı metal olma özelliğini çok uzun yıllar devam ettirebilmiştir.
Bakırcılık, günümüzde eski durumunu koruyamamakla birlikte Ankara, Çorum, Diyarbakır, Erzincan, Gaziantep, İstanbul, Kahramanmaraş, Konya ve Tokat’ta el sanatı ürünü olarak varlığını sürdürmektedir. Dikkat edilecek olursa bakırcılık üzerine yoğunlaşan iller daha çok doğu ve güney doğu Anadolu bölgesinde yer almaktadır. Buda Kavaklıdere bakırcılığının önemini arttırmaktadır. Bunlar arasında Kavaklıdere’nin ayrı bir yeri vardır. “Ege Bölgesinin en önemli bakırcılık merkezi Kavaklıdere olmuştur.”(K1). Dağlar arasında merkezden uzak bir yerde bu sanatın sürdürülmüş olması sadece ekonomik nedenlere bağlanamaz. Bir yerde uzun yıllara dayanan sanat uğraşının varlığı, o yerin medeniyetini de göstermektedir. “ Kavaklıdere yakın dönemlere kadar önemli bir ticaret merkezi olmuştur.” (K2). Kavaklıdere, bakırcılık açık hava müzesi görünümünü günümüzde azda olsa kaybetmiş gibi görünüyorsa da bu yapının tekrar eski durumuna dönüştürülmesi mümkündür.
Kavaklıdere bakırcılığı, Kavaklıdere kalaycılığından bağımsız değildir. Öteden beri bakırcılık ve kalaycılık iç içe yürümüştür. Geçmiş yıllarda kalaycılık yapan pek çok insan bu mesleği tamamen bırakmış (K2), ya bakır el sanatları üretimini seçmiş veya bakır süs eşyası ticareti yapma yoluna itmiştir. Mehmet Ali Çoban (K2) bunlardan biridir. Mesleğini icra etme imkanının olmadığını fark ettikten bir süre sonra mermercilik sektörüne atılmış, bu sektörün önemli temsilcileri arasına girmiştir.
Kavaklıdere yöresi kalaycıları arasında konuşulan gizli dile, bu mesleğin icracıları tarafından “ kalaycı dili, palleci dili, meekçi naslığı” denilmektedir. Bu gizli dilin kökeni konusundaki araştırmalar devam etmektedir. Kaynak kişiler, dolayısıyla bakırcı esnafı bakırcılığın Kavaklıdere’deki varlığı konusunda farklı tarihler vermektedirler. Bu tarihler sekiz yüz yıldan (K6) üç yüz yıla kadar (K11,K12,K13) uzanan bir zaman dilimine kadar uzanmaktadır. Toroslardan, Kahramanmaraş (K3), Urfa bölgesinden (K5) Denizli Tavas bölgesine, oradan da Kavaklıdere’ye gelen boyların olduğu, bu boyların bakırcılığı da beraberinde getirdiği ileri sürülmektedir (K3) Kaynak kişilerden biri elindeki çok eski bir ibriğin Kavaklıdere işi olduğunu ifade etmektedir. Göremediğimiz bu ibriğin, 1200 tarihli olduğu söylenmektedir (K6). Bu mesleğin 13. yüz yıldan beri yapılmakta olduğunu ileri süren başka kaynak kişiler de vardır (K5). Öte yandan çoğu kaynak kişi bakırcılığın tarihi konusunda herhangi bir fikri olmadığını belirtmektedir. (K4,K8,K9,K14)
Bakırcılık mesleği ile ilgilenen ya da bu meleği yerine getirenler değişik yaşlarda meleğe atılmış durumdadırlar. Bu zaman dilimi yedi ila on beş yaş arası ifade edilmektedir. Kaynak kişilerin çoğu mesleği babası, ustası veya bir yakınından öğrenmiş bulunmaktadır. Bunlardan babamdan öğrendim diyenler dört, ustalardan öğrendim diyenler dört, ağabeyimden öğrendim diyenler bir kişidir.
Geçmiş dönemlerde Denizli veya Aydındaki bakır fabrikalarından satın alınan bakır levhalar, develerin sırtında Kavaklıdere’ye getirilmiş, dökümhanelerde dökülmüş, işlenmiştir (K9). Yakın tarihler içerisindeki bir zaman diliminde Kavaklıdere’de de konuyla ilgili bir fabrika kurulmuştur. Bu fabrika, bir süre sonra, çevreye zarar verdiği gerekçesiyle kapatılmıştır. Günümüzde ise bakırcılık için gerekli olan hammadde Kula başta olmak üzere, İstanbul, İzmir veya Diyarbakır’dan temin edilmektedir. Bunun yanında ithal bakır kullanıldığını ve bakırın kilosunu 10-20 YTL arası bir ücretle alındığını söyleyen bakırcılar da vardır. Kula’dan alınan bakırın demirle alaşımlı olanının kilosu 7 YTL, ham bakırın kilosu 10 YTL dir. Ham bakır, ürün bitene kadar çeşitli işlemlerden geçirilmektedir. Bakırcılar bu işlemi şöyle anlatmaktadır:
İlk önce plakanın kesilmesi var. Yapacağımız mutfak eşyasına göre; kazansa kazanın ölçüsü, ibrikse ibriğin ölçüsü alınır ve kesilir. Kenarına tel koyulacaksa tel takılır. Telden sonra şekillendirme kısmı geliyor.Şekillendirmeden sonra bakır tavlanır (tavlama bakırın yumuşatılıp biçimlendirilmesidir.) En son temizlenir ve kalaylandıktan sonra kullanıma hazır olur. Şu anda yaptığım işte, yani dekorasyon işinde durum çok farklıdır. Önce yapılacak şeklin şablonu hazırlanır. Daha sonra bu şablonun üzerine bakır kaplama yapılır. Kaplama yapıldıktan sonra çekiç ve zımbayla dövmesi yapılır. Şekillendirmeden sonra üzerine renkleri verilir. Renklendirmeden sonra da oksitlenmeyi engellemek için üzerine cila çekilir.(K7)
Bize gelen ham bakırı hurdayla eritiriz erittikten sonra kalıplara dökeriz daha sonra silindirle vasıtasıyla çarşaf haline getiririz. Dığan olacaksa dığan, tencere olacaksa tencere yaparız. (K10)
Ham bakır bir kazana atılıyor ve yüksek ısıda eritilerek 30-40 kiloluk külçeler halinde dökülüyor.bu işlemden sonra silindirlere veriliyor. Silindirler bu külçe bakırı eze eze kağıt gibi levhalar haline getiriyor. Ondan sonra işlemeye geçiliyor. (K10)
Bir materyalin yapılmasındaki ilk işlem dip’in hazırlanmasıdır. Levhadan/Çarşaftan kesilen dip, çekiçle yukarıya doğru 2-3 santim bükülür. Rende makasıyla diş açılır ve gövdeye eklenmesi için hazır hale getirilir. Bu işlem sırasında çekiç, yer kütüğü, yatırma ve makas kullanılır. Dipler iki şekilde yapılır. Bunlardan birincisi Dendere (bakır levhaları bir artı bir eksi biçiminde kesmeye yarayan makas) yoluyla yapılan dipler ikinci ise kıvırma yoluyla yapılan diplerdir. Dendere yoluyla yapılan dipler kesildikten sonra 3-4 santim yukarı doğru dövülür ve dendereyle diş açılır. Kıvırma yoluyla yapılan dipler ise dip kesildikten sonra gövdenin altına konulur ve yukarı doğru hemen hemen 1 cm kadar kıvrılır son olarak ta çekiçle dövülür.Bu işlemde çekiç, yer kütüğü, yatırma ve makas kullanılır.bu konu bakırcılarca şöyle ifade edilmektedir.
Çarşaftan dibin ölçüsünü keseriz. Kestikten sonra döve döve yukarı doğru eğeriz. Sonra biri erkek biri kancık olarak dişli açarız böylece dip yapılmış olur. Yer kütüğü, yatırma ve çekiç kullanıyoruz. (K6)
Levhadan ölçülü bir parça kesilir. Yanlar 3 santim yukarı doğru dövülerek eğilir, sonrada dendereyle artı-eksi dediğimiz şekilde kesilir ve gövdeye eklenir.Bu işlem sırasında kerpeten, kargaburnu, çekiç, mıskıldan, yatırma, içkildek ve örs kullanılır.
Dip önce ölçüye göre kesilir, kesildikten sonra yatırma dediğimiz örsün üzerinde döverek 3 santim kadar yukarı doğru bükülür ve dendere dediğimiz aletle biri dişi, biri erkek dişler açılır. Bu şekilde dip bitmiş olur.(K11)
Bakır eşyanın önemli aşamalarından biride gövde’nin hazırlanmasıdır. Gövdenin hazırlanması için öncelikli olarak kullanılacak ölçü levhadan kesilir.Kesilen parçanın iki tarafında, rende makası yardımıyla biri artı, biri eksi biçiminde dişler açılır.Bu levhanın iki ucu bir araya getirilerek silindir şekli verilir, dibe eklenir ve parça birleştirilir, dibe eklenerek kaynak yardımıyla kaynatılır. Şekillendirme ise açma ve toplama yoluyla uygun örslerin üstünde çekiçle dövülerek yapılır. Bu işlem sırasında çekiç, yatırma ve makas gibi aletler kullanılır.
Bakırı dövme işlemi, bakıra şekil vermek amacıyla yapılır ve bakır sanatının önemli bir aşamasıdır. Dövme, “ yatırmanın üzerine parça gezdirilerek çekiçle vurulmasıdır.” (K7) Bu işlem sırasında dövülecek malzeme yatırma denilen örs üzerine konularak çekiçle dövülür. İşlem sırasında dövülen parça sürekli çevrilir.Dövme sırasında çekiç, yatırma, tokmak, mıskıldan, topal mıskıldan, yarık mıskıldan gibi yapılacak eşyanın şekline göre değişik aletler kullanılır. Dekorasyon amacıyla yapılan işlerde ise farklıdır. Öncelikle yapılacak olan eşyanın şablonu hazırlanır. Hazırlanan bu şablonun üzerine bakır kaplama geçirilir. Kaplama yapıldıktan sonra çekiç ve zımbayla dövmesi yapılır. Kaba istenilen şekil verildikten sonra üzerine perdah yapılır. Bakır kap üzerine boyama yapılmaz, kalay yapılır.
Geçmişte var olmasına rağmen günümüz Kavaklıdere bakırcılında kapak yapılmamakta, fabrikadan hazır olarak satın alınmaktadır. Geçmiş dönemlerde kapların kapağının yapıldığı belirtilmektedir. Bu işlem sırasında, yapılmış olan kap; tencere veya buna benzer bir nesne ise onun kapak yeri önceden hazırlanır. Ölçüsü alınır, levha pergelle çizildikten sonra istenilen ölçülerde, yuvarlak bir biçimde kesilir. Kesilen parça çekiçle dövülerek bombeleştirilir ve tutacağı yapılır. Bombe kapağın esnemesini engellemek için yapılır.
Kapak o dönemde diplerden yapılırdı. Önce dibin zıvanası açılır, sonra devşirilerek çekiçle dövülür, daha sonra tavlanırdı. Son olarak tekrar dövülerek şekillendirilirdi.(K9)
Kulp, eskiden kalın bakırdan yapılırdı. Bakır önce ısıtılır, sonra çekiçle örsün üzerinde dövülerek perçinlenir ve yerine takılırdı. Günümüzde dökümden yapılmaktaysa da yinede perçinle takılmaktadır. Günümüzde iki tarafından tutacaklı olan kulplar hazır olarak satılmaktadır.Bu kulplar demirciler tarafından yapılmaktadır. Bunun yanında bazı eşyanın yapılması sırasında demircilere de ihtiyaç duyulmaktadır. Büyük kazanların yapılması durumunda kazan demirciye götürülür. Ölçüsü alındıktan sonra bakır kazan üzerine kulpa ait delikler açılır. Bakır çivilerle kulplar perçinle tutturulur. Kulpun takılması sırasında bakır çivi, örs, balyoz, yatırma ve çekiç kullanılmaktadır.
Eskiden nişadır kaynağının kullanılmasına karşılık, günümüzde oksijen, gümüş ve bakır(sarı) kaynak kullanılmaktadır. Nişadır (amonyak) toz şeklinde bakır ve çinko karışımından öğütülmüş kaynağın içine boraks karıştırılarak yapılan kaynaktır. Sarı kaynağın dövmeye gelmesine karşılık, gümüş kaynak dövmeye gelmez; serttir, kırılır.
Bakırcılığın önemli bir geçim kaynağı haline gelmesini sağlayan ana faktörlerden birisi bu maddenin desenli bir şekilde pazarlanmasıdır. Eşya üzerine desen yapılması uygulaması birkaç şekilde gerçekleştirilir. Bunlardan biri kazıma (kalemle kazıyarak), ikincisi ise dövme (zımbayla dövme) tekniği ile yapılır. Bu teknikten dolayı birincisine oyma desen (kazıma), ikincisine ise kabartma desen denilir. Sivri, çelik uçlu kalemlerin üzerine çekiç veya tokmakla hafifçe vurularak desen yapılır.
Malzemeye istenilen şekil verildikten sonra, artan parçalar hurda olarak tekrar satılır veya ocaklarda eritilmek suretiyle çarşaf haline getirilir, tekrar ilenmek suretiyle çeşitli şekillerde değerlendirilir.
Mutfak eşyası olarak; çeşitli tencereler,çeşitli tavalar (yumurta tavası,makarna tavası, yemek tavaları, pekmez tavaları,pilav tavaları), aşure kazanları, ibrikler, semaverler, çaydanlıklar, cezveler, tepsiler, şekerlikler, sürahiler, bardaklar, tencere,tava, sini,sahan,ibrik, kazan, dığan, çanak, makarna tabağı, mangal, su güğümü, su tası, kavurma sacı, süzgeç, havan, keşkek kazanı, kelle haranı, yoğurt haranı, çamaşır kazanları vb. üretilmektedir.
Süs eşyasının da pek çok türü yapılır. Sürahi, küçük çaydanlık, küçük cezve, küçük tepsi, küçük kova, küçük ibrikler, küçük semaverler, küçük çaydanlıklar, küçük cezveler, küçük tepsiler, küçük şekerlikler, küçük sürahiler, abajur, mumluk, küçük ibrik, küçük gaz lambası, küçük kazan, vazo, küpe, yüzük, nazarlık, bilezik ve çeşitli tablolar yapışıp satılmaktadır. Bunun yanında antika bakırların tamirleri de yapılmaktadır. Süs eşyaları; ev, büro ve kafelerin vitrinlerinde, koltuk aralarında, tablolar ise duvarda dekoratif amaçlı kullanılmaktadır. Süs eşyalarının ise özellikle iç ve dış turizme yönelik kullanılmakta olduğu gözlenmektedir. Mutfak eşyaları ise mutfakta kullanılır.
On üç kişi ile yapılan görüşmede, bir kişi hariç, hiçbirinin yanında kalfasının bulunmadığı öğrenilmiştir. Mesleğin en az üç yılda öğrenilebileceği, fakat asıl verimin ancak dört-beş yıl sonra alınabileceği ifade edilmektedir. Bakırcılar bu sanatın devam ettirilmesini yürekten istemektedirler. Ancak yapılan işin geleceği hakkında karamsarlık içerisindedirler. Devletin bu tür meslekleri desteklemesini beklemektedirler. Kavaklıdere bakırcılığı alüminyum, plastik ve paslanmaz kapların yaygınlaşmasına paralel olarak zayıflamıştır. Ancak son yıllardaki turizm hareketliliği, sentetik kaplar ve alüminyumun sağlık açısından uygunsuzluğu ve dayanıksızlığı, diğer yerlerde olduğu gibi Kavaklıdere bakırcılığının önemini yeniden kazanmasına yol açacak gibi görünmektedir. Kavaklıdere bakırcılığının pazarlama sorunları bulunmaktadır. özellikle kış aylarında büyük sıkıntılar yaşanmaktadır.
Bakırcı esnafı, kendi üretimi yanında Gaziantep, Erzincan, Konya vb. illerden getirdiği bakır sanatına dair eşyaları da satma eğilimindedir. Özellikle süs eşyaları konusunda sadece Kavaklıdere işi bakırlar değil, diğer illerden getirilen bakırlarda pazarlanmakta, ürün çeşitliliği sağlanmaktadır. Pazarlama; Kavaklıdere merkezinde, Muğla – Aydın Karayolu üzerinde veya başka il ve ilçelere gidilmek ve üretilen ürünlerin pazarlanması süretiyle yapılmaktadır. Bakırcılığın bir el sanatı olarak yeniden canlandırılması, yaygınlaştırılması ve geliştirilmesinde devlet desteğine, yönlendirmesine ihtiyacı vardır. Öncelikle iç ve dış piyasaya yönelik üretilip pazarlanması, bölgeye gelen turistlerin Kavaklıdere’ye yönlendirilmesi bu sanat dalının varlığının devam ettirilmesine kısa vadeli çözüm gibi görülmektedir. Öte yandan bakırcılığın bir sanat ürünü olduğunun benimsetilmesi, bu sanatın geleceği açısından önemlidir. Bakır hammaddesi pahalıdır. Bu durum bazı bakırcıları, bakır levhaları satın almak, bunu işlemek , üretmek yerine diğer illerden hazır bakır süsü eşyaları satın almak ve bunu pazarlamak yoluna itmiştir.
Mesleğe çırak bulunamamaktadır. Bakırcı esnafı bu açıdan umutsuz durumdadır. Gelecek yıllarda atadan gelen bu el sanatı değerinin yok olacağı endişesi taşınmaktadır. Bu sorunun uzun vadeli çözümü eğitim ve öğretimden geçmektedir. Sorunun bir yanı ekonomikse diğer yanı bilimdir. Muğla Üniversitesi, gelecek yıllar içerisinde Kavaklıdere’de “ Kavaklıdere Meslek Yüksek Okulu” açmayı planlamaktadır. Bu okul içerisinde “ Bakırcılık, Mermercilik vb. bölümleri” açılabilmesi sağlanmalıdır. Yörede atılacak bu adım bakır sanatının yaşamasına büyük katkı sağlayacaktır. Bölge insanının konu ile ilgili eğitim düzeyinin yükseltilmesi bir yandan çırak-kalfa-usta ilişkisinin canlanmasına ortam hazırlayacak, öte yandan bu el sanatı ürünün modern yapıya kavuşmuş olmasını sağlayacaktır.
Bakırcı / Kalaycı (Palleci dili)
Palleci dili, bakırcı ve kalaycı dili olarak nitelenen gizli dile verilen addır. Bu dil Kavaklıdere ilçesi ile bu ilçeye bağlı Çayboyu (Mesevle) ve Menteşe (Genek) beldeleri, Çamyayla (Bellibol), Çatak, Nebiköy,Sungur ve Kuyualan köyleri ile Muğla merkeze bağlı Dokuzçam köyünde genellikle bakırcı ve kalaycı meslek sürdürücüleri arasında konuşulmuş olan dildir. (K1,K2) Günümüzde ise mesleğin başka il,ilçe ve köylerde icrasının mümkün olmaması sebebiyle giderek unutulmaya yüz tutmuştur. Bu dil yaşlılar arasında büyük oranda bilinmekteyse de gençler arasında çok bilinmekte ve sadece nostalci olarak kullanılmaktadır. ( K1,K2) Standart Türkçe’nin yaygınlaşması, yerel ağızların öneminin azalması da bu gizli dille anlaşma yolunu iyice ortadan kaldırmaktadır. Sözcük yapısına; ses, yapı ve anlam açısından bakıldığında, üretilen sözcük veya söz gruplarının Türkçe’nin karakter özelliği etrafında şekillendirildiği anlaşılmaktadır. Konuya bütünlük sağlamak amacıyla, Kavaklıdere’de bakır ve pirinç dekorasyon işi yapan Ümit ALPER’İN (K3), 1987 yılında Anadolu Folkloru dergisinde yayımladığını belirttiği “ Bakırcı (Palleci) Dili” başlıklı yazısından bir bölümünü aşağıya alıyorum.
“ (…) 16. yüzyılda kurulduğu tahmin edilen Kavaklıdere ve çevresi kadar yaşlı olduğu tahmin edilen bakırcı dili adından da anlaşılacağı gibi çoğunlukla bakırcı esnafı tarafından konuşulmaktadır. Genellikle bakırcılık ve kalaycılıkla geçinen yöre insanı, kazancını sadece köyde çalışarak sağlayamadığı için , “Yaban” diye adlandırılan başka illere gidip çalışmak zorunda kalmıştır.
Kazanılan paranın emniyetli olarak saklanabilmesi, miktarının anlaşılmaması, saklanacak bakır eşya yada kalaylanacak kapların fiyatlarının müşteriler tarafından bilinmemesi için bakırcı dili yabanda en geniş şekilde kullanılmıştır.
Yard.Doç.Dr. Ali Abbas ÇINAR’ın
ISBN : 975-958 11-7-5 numaralı Muğla ve İlçeleri Kültürü adlı kitabı’nın 229-234 sayfalarından alınmıştır.
Yard.Doç.Dr. Ali Abbas ÇINAR
İnsanoğlu, çok eski çağlardan beri bakırı günlük hayatında kullanmaktadır. Tarihi dönemler arasında sayılan Maden devrinde bakırın önemli bir yeri vardır. Arkeolojik buluntular arasında yer alan metaller arasında bakır çok önemli yer oluşturmaktadır. En eski metaller arasında yer alan bakır, geçmişten günümüze değişik şekillerde kullanılmıştır. Bakırcılık ise en eski el sanatı olma niteliğini korumaktadır. Bu sanatın en eski örneklerini müzelerde görmek mümkündür. Günümüzde ise, bulunan mekana göre; köy, belde veya kent hayatında önemi ve fonksiyonunu değişik şekillerde sürdürmektedir. Önceleri günlük ihtiyaçlar için kullanılmaktayken, günümüzde yelpazesi çok daha genişlemiştir. Bakır dayanıklı bir metaldir. Elektrik ve ısıyı en iyi iletme özelliği vardır. Şekillendirilmedeki kolaylığı tercih edilmesinin bir başka sebebi olmuştur. Öte yandan kalaylanmak suretiyle mutfak araçları arasında en çok dayanıklı metal olma özelliğini çok uzun yıllar devam ettirebilmiştir.
Bakırcılık, günümüzde eski durumunu koruyamamakla birlikte Ankara, Çorum, Diyarbakır, Erzincan, Gaziantep, İstanbul, Kahramanmaraş, Konya ve Tokat’ta el sanatı ürünü olarak varlığını sürdürmektedir. Dikkat edilecek olursa bakırcılık üzerine yoğunlaşan iller daha çok doğu ve güney doğu Anadolu bölgesinde yer almaktadır. Buda Kavaklıdere bakırcılığının önemini arttırmaktadır. Bunlar arasında Kavaklıdere’nin ayrı bir yeri vardır. “Ege Bölgesinin en önemli bakırcılık merkezi Kavaklıdere olmuştur.”(K1). Dağlar arasında merkezden uzak bir yerde bu sanatın sürdürülmüş olması sadece ekonomik nedenlere bağlanamaz. Bir yerde uzun yıllara dayanan sanat uğraşının varlığı, o yerin medeniyetini de göstermektedir. “ Kavaklıdere yakın dönemlere kadar önemli bir ticaret merkezi olmuştur.” (K2). Kavaklıdere, bakırcılık açık hava müzesi görünümünü günümüzde azda olsa kaybetmiş gibi görünüyorsa da bu yapının tekrar eski durumuna dönüştürülmesi mümkündür.
Kavaklıdere bakırcılığı, Kavaklıdere kalaycılığından bağımsız değildir. Öteden beri bakırcılık ve kalaycılık iç içe yürümüştür. Geçmiş yıllarda kalaycılık yapan pek çok insan bu mesleği tamamen bırakmış (K2), ya bakır el sanatları üretimini seçmiş veya bakır süs eşyası ticareti yapma yoluna itmiştir. Mehmet Ali Çoban (K2) bunlardan biridir. Mesleğini icra etme imkanının olmadığını fark ettikten bir süre sonra mermercilik sektörüne atılmış, bu sektörün önemli temsilcileri arasına girmiştir.
Kavaklıdere yöresi kalaycıları arasında konuşulan gizli dile, bu mesleğin icracıları tarafından “ kalaycı dili, palleci dili, meekçi naslığı” denilmektedir. Bu gizli dilin kökeni konusundaki araştırmalar devam etmektedir. Kaynak kişiler, dolayısıyla bakırcı esnafı bakırcılığın Kavaklıdere’deki varlığı konusunda farklı tarihler vermektedirler. Bu tarihler sekiz yüz yıldan (K6) üç yüz yıla kadar (K11,K12,K13) uzanan bir zaman dilimine kadar uzanmaktadır. Toroslardan, Kahramanmaraş (K3), Urfa bölgesinden (K5) Denizli Tavas bölgesine, oradan da Kavaklıdere’ye gelen boyların olduğu, bu boyların bakırcılığı da beraberinde getirdiği ileri sürülmektedir (K3) Kaynak kişilerden biri elindeki çok eski bir ibriğin Kavaklıdere işi olduğunu ifade etmektedir. Göremediğimiz bu ibriğin, 1200 tarihli olduğu söylenmektedir (K6). Bu mesleğin 13. yüz yıldan beri yapılmakta olduğunu ileri süren başka kaynak kişiler de vardır (K5). Öte yandan çoğu kaynak kişi bakırcılığın tarihi konusunda herhangi bir fikri olmadığını belirtmektedir. (K4,K8,K9,K14)
Bakırcılık mesleği ile ilgilenen ya da bu meleği yerine getirenler değişik yaşlarda meleğe atılmış durumdadırlar. Bu zaman dilimi yedi ila on beş yaş arası ifade edilmektedir. Kaynak kişilerin çoğu mesleği babası, ustası veya bir yakınından öğrenmiş bulunmaktadır. Bunlardan babamdan öğrendim diyenler dört, ustalardan öğrendim diyenler dört, ağabeyimden öğrendim diyenler bir kişidir.
Geçmiş dönemlerde Denizli veya Aydındaki bakır fabrikalarından satın alınan bakır levhalar, develerin sırtında Kavaklıdere’ye getirilmiş, dökümhanelerde dökülmüş, işlenmiştir (K9). Yakın tarihler içerisindeki bir zaman diliminde Kavaklıdere’de de konuyla ilgili bir fabrika kurulmuştur. Bu fabrika, bir süre sonra, çevreye zarar verdiği gerekçesiyle kapatılmıştır. Günümüzde ise bakırcılık için gerekli olan hammadde Kula başta olmak üzere, İstanbul, İzmir veya Diyarbakır’dan temin edilmektedir. Bunun yanında ithal bakır kullanıldığını ve bakırın kilosunu 10-20 YTL arası bir ücretle alındığını söyleyen bakırcılar da vardır. Kula’dan alınan bakırın demirle alaşımlı olanının kilosu 7 YTL, ham bakırın kilosu 10 YTL dir. Ham bakır, ürün bitene kadar çeşitli işlemlerden geçirilmektedir. Bakırcılar bu işlemi şöyle anlatmaktadır:
İlk önce plakanın kesilmesi var. Yapacağımız mutfak eşyasına göre; kazansa kazanın ölçüsü, ibrikse ibriğin ölçüsü alınır ve kesilir. Kenarına tel koyulacaksa tel takılır. Telden sonra şekillendirme kısmı geliyor.Şekillendirmeden sonra bakır tavlanır (tavlama bakırın yumuşatılıp biçimlendirilmesidir.) En son temizlenir ve kalaylandıktan sonra kullanıma hazır olur. Şu anda yaptığım işte, yani dekorasyon işinde durum çok farklıdır. Önce yapılacak şeklin şablonu hazırlanır. Daha sonra bu şablonun üzerine bakır kaplama yapılır. Kaplama yapıldıktan sonra çekiç ve zımbayla dövmesi yapılır. Şekillendirmeden sonra üzerine renkleri verilir. Renklendirmeden sonra da oksitlenmeyi engellemek için üzerine cila çekilir.(K7)
Bize gelen ham bakırı hurdayla eritiriz erittikten sonra kalıplara dökeriz daha sonra silindirle vasıtasıyla çarşaf haline getiririz. Dığan olacaksa dığan, tencere olacaksa tencere yaparız. (K10)
Ham bakır bir kazana atılıyor ve yüksek ısıda eritilerek 30-40 kiloluk külçeler halinde dökülüyor.bu işlemden sonra silindirlere veriliyor. Silindirler bu külçe bakırı eze eze kağıt gibi levhalar haline getiriyor. Ondan sonra işlemeye geçiliyor. (K10)
Bir materyalin yapılmasındaki ilk işlem dip’in hazırlanmasıdır. Levhadan/Çarşaftan kesilen dip, çekiçle yukarıya doğru 2-3 santim bükülür. Rende makasıyla diş açılır ve gövdeye eklenmesi için hazır hale getirilir. Bu işlem sırasında çekiç, yer kütüğü, yatırma ve makas kullanılır. Dipler iki şekilde yapılır. Bunlardan birincisi Dendere (bakır levhaları bir artı bir eksi biçiminde kesmeye yarayan makas) yoluyla yapılan dipler ikinci ise kıvırma yoluyla yapılan diplerdir. Dendere yoluyla yapılan dipler kesildikten sonra 3-4 santim yukarı doğru dövülür ve dendereyle diş açılır. Kıvırma yoluyla yapılan dipler ise dip kesildikten sonra gövdenin altına konulur ve yukarı doğru hemen hemen 1 cm kadar kıvrılır son olarak ta çekiçle dövülür.Bu işlemde çekiç, yer kütüğü, yatırma ve makas kullanılır.bu konu bakırcılarca şöyle ifade edilmektedir.
Çarşaftan dibin ölçüsünü keseriz. Kestikten sonra döve döve yukarı doğru eğeriz. Sonra biri erkek biri kancık olarak dişli açarız böylece dip yapılmış olur. Yer kütüğü, yatırma ve çekiç kullanıyoruz. (K6)
Levhadan ölçülü bir parça kesilir. Yanlar 3 santim yukarı doğru dövülerek eğilir, sonrada dendereyle artı-eksi dediğimiz şekilde kesilir ve gövdeye eklenir.Bu işlem sırasında kerpeten, kargaburnu, çekiç, mıskıldan, yatırma, içkildek ve örs kullanılır.
Dip önce ölçüye göre kesilir, kesildikten sonra yatırma dediğimiz örsün üzerinde döverek 3 santim kadar yukarı doğru bükülür ve dendere dediğimiz aletle biri dişi, biri erkek dişler açılır. Bu şekilde dip bitmiş olur.(K11)
Bakır eşyanın önemli aşamalarından biride gövde’nin hazırlanmasıdır. Gövdenin hazırlanması için öncelikli olarak kullanılacak ölçü levhadan kesilir.Kesilen parçanın iki tarafında, rende makası yardımıyla biri artı, biri eksi biçiminde dişler açılır.Bu levhanın iki ucu bir araya getirilerek silindir şekli verilir, dibe eklenir ve parça birleştirilir, dibe eklenerek kaynak yardımıyla kaynatılır. Şekillendirme ise açma ve toplama yoluyla uygun örslerin üstünde çekiçle dövülerek yapılır. Bu işlem sırasında çekiç, yatırma ve makas gibi aletler kullanılır.
Bakırı dövme işlemi, bakıra şekil vermek amacıyla yapılır ve bakır sanatının önemli bir aşamasıdır. Dövme, “ yatırmanın üzerine parça gezdirilerek çekiçle vurulmasıdır.” (K7) Bu işlem sırasında dövülecek malzeme yatırma denilen örs üzerine konularak çekiçle dövülür. İşlem sırasında dövülen parça sürekli çevrilir.Dövme sırasında çekiç, yatırma, tokmak, mıskıldan, topal mıskıldan, yarık mıskıldan gibi yapılacak eşyanın şekline göre değişik aletler kullanılır. Dekorasyon amacıyla yapılan işlerde ise farklıdır. Öncelikle yapılacak olan eşyanın şablonu hazırlanır. Hazırlanan bu şablonun üzerine bakır kaplama geçirilir. Kaplama yapıldıktan sonra çekiç ve zımbayla dövmesi yapılır. Kaba istenilen şekil verildikten sonra üzerine perdah yapılır. Bakır kap üzerine boyama yapılmaz, kalay yapılır.
Geçmişte var olmasına rağmen günümüz Kavaklıdere bakırcılında kapak yapılmamakta, fabrikadan hazır olarak satın alınmaktadır. Geçmiş dönemlerde kapların kapağının yapıldığı belirtilmektedir. Bu işlem sırasında, yapılmış olan kap; tencere veya buna benzer bir nesne ise onun kapak yeri önceden hazırlanır. Ölçüsü alınır, levha pergelle çizildikten sonra istenilen ölçülerde, yuvarlak bir biçimde kesilir. Kesilen parça çekiçle dövülerek bombeleştirilir ve tutacağı yapılır. Bombe kapağın esnemesini engellemek için yapılır.
Kapak o dönemde diplerden yapılırdı. Önce dibin zıvanası açılır, sonra devşirilerek çekiçle dövülür, daha sonra tavlanırdı. Son olarak tekrar dövülerek şekillendirilirdi.(K9)
Kulp, eskiden kalın bakırdan yapılırdı. Bakır önce ısıtılır, sonra çekiçle örsün üzerinde dövülerek perçinlenir ve yerine takılırdı. Günümüzde dökümden yapılmaktaysa da yinede perçinle takılmaktadır. Günümüzde iki tarafından tutacaklı olan kulplar hazır olarak satılmaktadır.Bu kulplar demirciler tarafından yapılmaktadır. Bunun yanında bazı eşyanın yapılması sırasında demircilere de ihtiyaç duyulmaktadır. Büyük kazanların yapılması durumunda kazan demirciye götürülür. Ölçüsü alındıktan sonra bakır kazan üzerine kulpa ait delikler açılır. Bakır çivilerle kulplar perçinle tutturulur. Kulpun takılması sırasında bakır çivi, örs, balyoz, yatırma ve çekiç kullanılmaktadır.
Eskiden nişadır kaynağının kullanılmasına karşılık, günümüzde oksijen, gümüş ve bakır(sarı) kaynak kullanılmaktadır. Nişadır (amonyak) toz şeklinde bakır ve çinko karışımından öğütülmüş kaynağın içine boraks karıştırılarak yapılan kaynaktır. Sarı kaynağın dövmeye gelmesine karşılık, gümüş kaynak dövmeye gelmez; serttir, kırılır.
Bakırcılığın önemli bir geçim kaynağı haline gelmesini sağlayan ana faktörlerden birisi bu maddenin desenli bir şekilde pazarlanmasıdır. Eşya üzerine desen yapılması uygulaması birkaç şekilde gerçekleştirilir. Bunlardan biri kazıma (kalemle kazıyarak), ikincisi ise dövme (zımbayla dövme) tekniği ile yapılır. Bu teknikten dolayı birincisine oyma desen (kazıma), ikincisine ise kabartma desen denilir. Sivri, çelik uçlu kalemlerin üzerine çekiç veya tokmakla hafifçe vurularak desen yapılır.
Malzemeye istenilen şekil verildikten sonra, artan parçalar hurda olarak tekrar satılır veya ocaklarda eritilmek suretiyle çarşaf haline getirilir, tekrar ilenmek suretiyle çeşitli şekillerde değerlendirilir.
Mutfak eşyası olarak; çeşitli tencereler,çeşitli tavalar (yumurta tavası,makarna tavası, yemek tavaları, pekmez tavaları,pilav tavaları), aşure kazanları, ibrikler, semaverler, çaydanlıklar, cezveler, tepsiler, şekerlikler, sürahiler, bardaklar, tencere,tava, sini,sahan,ibrik, kazan, dığan, çanak, makarna tabağı, mangal, su güğümü, su tası, kavurma sacı, süzgeç, havan, keşkek kazanı, kelle haranı, yoğurt haranı, çamaşır kazanları vb. üretilmektedir.
Süs eşyasının da pek çok türü yapılır. Sürahi, küçük çaydanlık, küçük cezve, küçük tepsi, küçük kova, küçük ibrikler, küçük semaverler, küçük çaydanlıklar, küçük cezveler, küçük tepsiler, küçük şekerlikler, küçük sürahiler, abajur, mumluk, küçük ibrik, küçük gaz lambası, küçük kazan, vazo, küpe, yüzük, nazarlık, bilezik ve çeşitli tablolar yapışıp satılmaktadır. Bunun yanında antika bakırların tamirleri de yapılmaktadır. Süs eşyaları; ev, büro ve kafelerin vitrinlerinde, koltuk aralarında, tablolar ise duvarda dekoratif amaçlı kullanılmaktadır. Süs eşyalarının ise özellikle iç ve dış turizme yönelik kullanılmakta olduğu gözlenmektedir. Mutfak eşyaları ise mutfakta kullanılır.
On üç kişi ile yapılan görüşmede, bir kişi hariç, hiçbirinin yanında kalfasının bulunmadığı öğrenilmiştir. Mesleğin en az üç yılda öğrenilebileceği, fakat asıl verimin ancak dört-beş yıl sonra alınabileceği ifade edilmektedir. Bakırcılar bu sanatın devam ettirilmesini yürekten istemektedirler. Ancak yapılan işin geleceği hakkında karamsarlık içerisindedirler. Devletin bu tür meslekleri desteklemesini beklemektedirler. Kavaklıdere bakırcılığı alüminyum, plastik ve paslanmaz kapların yaygınlaşmasına paralel olarak zayıflamıştır. Ancak son yıllardaki turizm hareketliliği, sentetik kaplar ve alüminyumun sağlık açısından uygunsuzluğu ve dayanıksızlığı, diğer yerlerde olduğu gibi Kavaklıdere bakırcılığının önemini yeniden kazanmasına yol açacak gibi görünmektedir. Kavaklıdere bakırcılığının pazarlama sorunları bulunmaktadır. özellikle kış aylarında büyük sıkıntılar yaşanmaktadır.
Bakırcı esnafı, kendi üretimi yanında Gaziantep, Erzincan, Konya vb. illerden getirdiği bakır sanatına dair eşyaları da satma eğilimindedir. Özellikle süs eşyaları konusunda sadece Kavaklıdere işi bakırlar değil, diğer illerden getirilen bakırlarda pazarlanmakta, ürün çeşitliliği sağlanmaktadır. Pazarlama; Kavaklıdere merkezinde, Muğla – Aydın Karayolu üzerinde veya başka il ve ilçelere gidilmek ve üretilen ürünlerin pazarlanması süretiyle yapılmaktadır. Bakırcılığın bir el sanatı olarak yeniden canlandırılması, yaygınlaştırılması ve geliştirilmesinde devlet desteğine, yönlendirmesine ihtiyacı vardır. Öncelikle iç ve dış piyasaya yönelik üretilip pazarlanması, bölgeye gelen turistlerin Kavaklıdere’ye yönlendirilmesi bu sanat dalının varlığının devam ettirilmesine kısa vadeli çözüm gibi görülmektedir. Öte yandan bakırcılığın bir sanat ürünü olduğunun benimsetilmesi, bu sanatın geleceği açısından önemlidir. Bakır hammaddesi pahalıdır. Bu durum bazı bakırcıları, bakır levhaları satın almak, bunu işlemek , üretmek yerine diğer illerden hazır bakır süsü eşyaları satın almak ve bunu pazarlamak yoluna itmiştir.
Mesleğe çırak bulunamamaktadır. Bakırcı esnafı bu açıdan umutsuz durumdadır. Gelecek yıllarda atadan gelen bu el sanatı değerinin yok olacağı endişesi taşınmaktadır. Bu sorunun uzun vadeli çözümü eğitim ve öğretimden geçmektedir. Sorunun bir yanı ekonomikse diğer yanı bilimdir. Muğla Üniversitesi, gelecek yıllar içerisinde Kavaklıdere’de “ Kavaklıdere Meslek Yüksek Okulu” açmayı planlamaktadır. Bu okul içerisinde “ Bakırcılık, Mermercilik vb. bölümleri” açılabilmesi sağlanmalıdır. Yörede atılacak bu adım bakır sanatının yaşamasına büyük katkı sağlayacaktır. Bölge insanının konu ile ilgili eğitim düzeyinin yükseltilmesi bir yandan çırak-kalfa-usta ilişkisinin canlanmasına ortam hazırlayacak, öte yandan bu el sanatı ürünün modern yapıya kavuşmuş olmasını sağlayacaktır.
Bakırcı / Kalaycı (Palleci dili)
Palleci dili, bakırcı ve kalaycı dili olarak nitelenen gizli dile verilen addır. Bu dil Kavaklıdere ilçesi ile bu ilçeye bağlı Çayboyu (Mesevle) ve Menteşe (Genek) beldeleri, Çamyayla (Bellibol), Çatak, Nebiköy,Sungur ve Kuyualan köyleri ile Muğla merkeze bağlı Dokuzçam köyünde genellikle bakırcı ve kalaycı meslek sürdürücüleri arasında konuşulmuş olan dildir. (K1,K2) Günümüzde ise mesleğin başka il,ilçe ve köylerde icrasının mümkün olmaması sebebiyle giderek unutulmaya yüz tutmuştur. Bu dil yaşlılar arasında büyük oranda bilinmekteyse de gençler arasında çok bilinmekte ve sadece nostalci olarak kullanılmaktadır. ( K1,K2) Standart Türkçe’nin yaygınlaşması, yerel ağızların öneminin azalması da bu gizli dille anlaşma yolunu iyice ortadan kaldırmaktadır. Sözcük yapısına; ses, yapı ve anlam açısından bakıldığında, üretilen sözcük veya söz gruplarının Türkçe’nin karakter özelliği etrafında şekillendirildiği anlaşılmaktadır. Konuya bütünlük sağlamak amacıyla, Kavaklıdere’de bakır ve pirinç dekorasyon işi yapan Ümit ALPER’İN (K3), 1987 yılında Anadolu Folkloru dergisinde yayımladığını belirttiği “ Bakırcı (Palleci) Dili” başlıklı yazısından bir bölümünü aşağıya alıyorum.
“ (…) 16. yüzyılda kurulduğu tahmin edilen Kavaklıdere ve çevresi kadar yaşlı olduğu tahmin edilen bakırcı dili adından da anlaşılacağı gibi çoğunlukla bakırcı esnafı tarafından konuşulmaktadır. Genellikle bakırcılık ve kalaycılıkla geçinen yöre insanı, kazancını sadece köyde çalışarak sağlayamadığı için , “Yaban” diye adlandırılan başka illere gidip çalışmak zorunda kalmıştır.
Kazanılan paranın emniyetli olarak saklanabilmesi, miktarının anlaşılmaması, saklanacak bakır eşya yada kalaylanacak kapların fiyatlarının müşteriler tarafından bilinmemesi için bakırcı dili yabanda en geniş şekilde kullanılmıştır.
Yard.Doç.Dr. Ali Abbas ÇINAR’ın
ISBN : 975-958 11-7-5 numaralı Muğla ve İlçeleri Kültürü adlı kitabı’nın 229-234 sayfalarından alınmıştır.
MUĞLA KAVAKLIDERE KALAYCI GİZLİ DİLİ
*
Doç. Dr. Ali AKAR**
0. GİRİŞ
Ölçünlü (standart) dil yanında sosyal ve meslekî grupların kendi aralarında anlaştıkları özel diller de bulunmaktadır. Argo, jargon, ihtiyaç dili, içtimaî diller ve gizli dil gibi terimlerle ifade edilen bu diller, belirli sosyal grupların, iletişimi, yalnızca kendi aralarında gerçekleştirmek isteğinden doğmuştur. Bu dillerin oluşumunda pek çok sosyal, psikolojik ve ticarî sebep vardır.
Kullanıcı zümreleri ve kullanılma sınırlılığı esas alınarak yapılan çeşitli argo tanımlamalarında iki temel nokta ön plana çıkmaktadır: a) Argo, sınırlı bir alanda belirli kişiler tarafından kullanılan bir dildir. b) Argonun kelime hazinesini, genel dilden alınmış ve semantik olarak farklılaşmış kelimeler oluşturur.
Anadolu’nun çeşitli yörelerinde türlü meslek grupları yahut sosyal zümreler tarafından oluşturulmuş gizli diller, Türk argosunun özel bir alanını teşkil eder. Bunlar arasında, Geygel Abdalları ile bazı Çepni ve Tahtacı oymaklarının gizli dilleri; Erkilet çerçilerinin ve Çukurova abdallarının konuştukları “dilce” ve Muğla’nın Merkez ve Kavaklıdere ilçelerine bağlı bazı köylerdeki Kalaycı esnafının geliştirdiği Kalaycı (yahut Palleci) dili ilk akla gelenlerdir. (Caferoğlu 1983 : 6)
Biz bu çalışmamızda Muğla bölgesindeki Kalaycı gizli dilini inceleyeceğiz.
Muğla Kalaycı argosu ile ilgili araştırma sayısı sınırlıdır. Konu ile ilgili ilk çalışmaya Zekâî Eroğlu’nun bir kitabında rastlamaktayız (Eroğlu 1939 : 165-168). Eroğlu, kitabında, Kalaycı gizli dili ile ilgili 88 kelimenin anlamını verdikten sonra beş cümlelik örnek bir metin koymuştur. Ahmet Caferoğlu, Anadolu Ağızlarından Toplamalar adlı eserinde Muğla ve Burdur kalaycılarının gizli diliyle ilgili bölümde, Muğla’dan derlediği 6 cümlelik bir metin yanında, Zekaî Eroğlu’nun zikredilen eserinden aldığı 14 cümleye yer vermiş ve bunların ortak bir sözlüğünü çıkarmıştır (Caferoğlu 1943 : 189-195).
* Kültür Tarihimizde Gizli Diller ve Şifreler, "Kalaycı Dili", Editörler: Emine Gürsoy Naskali-Erdal Şahin, ISBN: 9750175964, Picus Yayınları, İstanbul 2008, s. 35-51
** Muğla Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü. Muğla / TÜRKİYE. akar@mu.edu.tr
Caferoğlu tarafından, Tahtacı ve Çepni dilleri ile birlikte Muğla Kalaycı dilini inceleyen bir makale yayımlanmıştır (Caferoğlu 1954 : 41-56).
Zeki Kaymaz, Türkiye’deki gizli dillerle ilgili bir araştırmasında bu dile ait yayımlanmış malzemenin dilbilgisi ve sözlük (leksikolojik) incelemesini yapmıştır (Kaymaz 2003 : 49-76).
1. BÖLGENİN KONUMU
Kalaycı argosu, Muğla’nın Kuzeyinde yer alan Kavaklıdere ilçesinde ve bu ilçeye bağlı Menteşe, Çamlıbel, Çatak, Sungur, Kuyualan ve Nebiler köyleri ile Muğla merkeze bağlı Dokuzçam köyünde konuşulmaktadır.
Kavaklıdere, Muğla’nın kuzey batısında yer alan küçük bir ilçedir. İlçenin çevresiyle birlikte nüfusu 12.548’dir. 16 Ağustos 1991’de ilçe olan Kavaklıdere, Muğla’ya 55 km. uzaklıktadır.
Bu yöre, 1261’ten sonra Menteşe bölgesine Toroslar ve Denizli üzerinden gelen çeşitli Oğuz boyları tarafından iskân edilmiştir (Wittek 1986 : 24).
2. BÖLGEDE KALAYCILIK
Kavaklıdere’ye bağlı Menteşe (Genek), Çayboyu (Mesevle), Çamlıbel (Çamyayla (Bellibol) ve Çatak köylerinin birleştirilmesiyle oluşturulmuş köy), Sungur, Kuyualan, Nebiler ile Muğla’ya bağlı Dokuzçam köylerindeki kalaycı esnafı, mesleklerini, kendi köyleri dışında çevre il ve ilçelerde de icra ederler.
Bölgedeki kalaycı esnafının verdiği bilgilere göre, kalaycılar, daha önceden bildikleri yerleşim birimlerine, deve, at, eşek yahut katırlarıyla giderler. Orada kalaylanacak kap kacak olup olmadığını soruşturduktan sonra bu işi yapmak istediklerini bildirirler. Bu haber verme işi genellikle minaredeki hoparlörden yapılır. Bir metruk yahut kiralık ev bulunarak oraya yerleşilir ve kalay işini yapmak için gerekli düzenek hazırlanarak ilk kaplar kalaylanır. Bu kaplar ‘bulut gibi’ beyazlatıldıktan sonra kalay yapılan evin duvarının kenarına dizilir, böylece bir nevi meslekî reklâm yapılır. Mesleğin icrası için en az üç kişi gerekir: Usta, Mahalleci (Mēleci), Yıkayıcı (Hālacı). Kapları kalaylama işini yapan usta, aynı zamanda araç gerecin sahibidir, yani patrondur. Mahalleci, kalaylanacak kap olup olmadığını köyde araştıran, eğer varsa onları sahibinden alıp getiren, halkla bu tür ilişkileri yürüten kişidir. Kapları kalaylanacak kişiden, körükte yakılacak odunları temin ve kalaylanan kapları müşteriye teslim işini de mahalleci yapar. Ayrıca, müşterinin, kendileri için hazırladığı yemeği kalay yapılan mekâna getirir. Akşamleyin işin bitmesinden sonra, usta ile mahalleci, o gün kaç kap kalaylandığını, bunların karşılığı olan paranın ne kadarının alındığını, ne kadarının veresiye yazıldığını görüşerek bunlara dair hesabı yaparlar. Çırak yahut yıkayıcının başlıca görevi, ustaya yardımcı olarak ondan mesleği öğrenmektir. Çırak, akşamları, ertesi gün yapılacak kalaylama için “tulup sürtme” denen işi yapar. Tulup sürtme, kalaylanan kapların üzerindeki kalay kırıntılarını çıkartmak ve kabı temizlemek için, ustanın, kalaylama esnasında kabın üzerine sürteceği pamuğu, yanmaması için nışadır ile hazırlama işidir. Çırak, geleneksel ahi teşkilatındaki hiyerarşik terbiyeye benzer bir şekilde, ustasından meslek öğrenir, onun sözünden çıkmaz.
Kalaycıların gurbette geçen günlerinin sayısını işin durumu tayin eder. Bu sürenin bazen altı aya kadar uzadığı olur.
Günümüzde bakır kapların yerini plastik ve porselen eşyaların alması, bu mesleği git gide yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bırakmıştır. Bugün Kavaklıdere ve çevresinde kalaycılık yapan esnaf sayısı, eskisine göre azalmış, bunlar, kalaycılık yerine bakırdan yapılmış turistlik eşya ticareti ile uğraşmaktadırlar.
3. KALAYCI ARGOSU
Kalaycı esnafı eskiden, mesleklerini icra etmek için çevre il ve ilçelere (Afyon, Aydın, Denizli, İzmir ve Uşak) gitmekteydiler. Kalaycılar bu dili kullanmalarının en başta gelen sebebi olarak gurbette çalışmalarını ifade etmektedirler. Bunun yanında aşağıdaki etkenler de gizli dil kullanmanın diğer sebepleri olarak karşımıza çıkmaktadır:
a)Müşterilerin yanında ticarî konuları açıkça konuşmaktan kaçınma,
b)Kazanılan paranın emniyetli olarak saklanabilmesi ve miktarının anlaşılmaması,
c)Kalaycıların kendi aralarında kullandıkları birtakım küfür sayılabilecek söz ve deyimlerin, yabancı bir çevredeki müşteri tarafından anlaşılmasının, onların, meslekî saygınlıklarına gölge düşüreceği endişesi.
Kalaycı gizli dili, günlük iletişim ihtiyacını karşılamaktan öte, yalnızca yukarıda sıralanan sebeplerden dolayı kullanılır. Kelime sayısı 150 ila 200 arasındadır. Araştırmamızda, kaynak kişilere temel kelimelerle ilgili sorduğumuz birçok soruya cevap alamadık. Örneğin temel fiiller, ana organlar, şahıs zamirleri ve renkler, başlıca kavramlar (sevinç, üzüntü…) Kalaycı dilinde yer almamaktadır. Bir sözcük ile birçok durum yahut kavram anlatılmaktadır. Örneğin yıkım sözcüğü, büyük, fazla; olumlu, iyi, güzel, değerli, üstün; kös sözcüğü de küçük, az; olumsuz, kötü, çirkin, değersiz, aşağılık gibi birçok anlamı karşılar. Bu, bize, dilin çok sınırlı durumlarda kullanılan bir “ihtiyaç dili” olduğunu göstermektedir. Söz konusu “sınırlılık”, genel dille ifadelendirilmekten kaçınılan ara bir alanı kapsar. Gizli iletişim ihtiyacı karşılandıktan sonra genel dil yeniden devreye girer.
Kalaycı dilinin tarihi ile ilgili kaynaklarda bilgiye rastlanmadı. Sözlü kaynaklarda ise bu dili, herkesin, babasından, ustasından öğrendiği tespit edildi.
4. KALAYCI ARGOSUNUN GRAMER YAPISI
Kalaycı gizli dilini söz yapımı (morfoloji) ve köken bilgisi (etimoloji) bakımından incelediğimizde sözcük dağarcığını iki ana kaynağın teşkil ettiğini görüyoruz:
a)Farklı anlamlar yüklenen ölçünlü dil kelimeleri (aydın “eşek”, bahar “sigara”, kurbağalık “taş”…)
b)Ölçünlü dile yerleşmemiş kelimeler (çecik “göz”, gırtıl “buğday, arpa”, menekçi “kalaycı”, kös “kötü, çirkin”…)
Dilin sınırlı bir sözcük dağarcığına dayanması ve eldeki metinlerin bir gramer incelemesine esas teşkil edecek fazlalıkta olmamasından dolayı, bu bölümde yalnızca özellik gösteren gramer öğeleri incelenmiştir.
I.Ses bilgisi: Sesbilgisi bakımından Muğla bölge ağızlarının (Akar 2004 : 11-46) etkisi altında kalmıştır.
1. Art sıradan ünlü taşıyan kelimelerin ilk ses tonsuz gırtlak ünsüzleri tonlulaşır:
gūbālık (
3. Dudak ünsüzleri yanındaki düz ünlüler yuvarlaklaşır: (avan->ovan-)
4. r ve l akıcı ünsüzlerinin düşmesiyle bunların önündeki ünlüler uzar: çāpan (<çarpan), kurbağalık (
Yapı bilgisi: Kalaycı dilinde söz yapma eklerinde herhangi bir anlam yahut işlev kayması söz konusu değildir.
1.–DIr-: ettirgenlik eki: avandır-
2. -Ik gel- (<ıp gel-): birleşik fiil yapımı: avanık gel-
3. -lI: olumlu anlamlı sıfat yapma eki: daraylı
4. –ce: isim yapma eki: ciğce: et; erkeklik organı
5. –Cİ: isimden isim yapma eki: cimitci: sarıklı hoca
6. –lE: isimden fiil yapma eki: çēkle-: bakmak, anlamak, idrak etmek
7. –lIk: isimden isim yapma eki: gurbālık: taş
8. –sIz: olumsuz anlamlı sıfat yapma eki
9. Kelimeler arasında –el işi>ėl_işi yahut –yėr işi>yėr_işi (Dokuzçam) söz grupları yer alır.
III. Anlam bilgisi: Kalaycı dilinin söz varlığı, anlam bilgisi bakımından incelenmesi gerekir. Gizli dillerin, genel dil (yazı yahut konuşma dili) içinde ayrı bir ‘anlam tabakası’ ile meydana getirildiği ortadadır. Kalaycı gizli dili de bölge ağzındaki genel kodlu sözcüklere farklı anlamlar yükleyerek söz konusu sözün anlamı gizleme ile yahut genel dile girmemiş olan ses taklidi, ödünçleme gibi unsurları kullanarak kendi söz dağarcığını oluşturmuştur.
Kalaycı dilinde çeşitli anlam olayları karşımıza çıkmaktadır. Bunların başında deyim aktarması gelir.
Bu dilde deyim aktarması yoluyla ölçünlü dilden kazandırılmış özel kelimeler şunlardır: cigce “et; erkeklik organı”; deniz köpüğü “sabun”; dünemek “misafir kalmak”; düve “genç kız”; gatıglı “rakı, şarap”; sögüt kökü “su, ırmak, deniz”; yalı
5. MALZEMENİN TESPİTİ VE DEĞERLENDİRME YÖNTEMİ
Çalışmada öncelikle, daha önce yapılmış ve yayımlanmış çalışmalardaki malzemenin tespiti yapılmıştır. Bunlar, ilgili maddelerde kısaltmalarla gösterilmiştir.
Çalışmamızın asıl ağırlık noktasını, bölgede yaptığımız alan araştırması oluşturmaktadır. 12.2.2005 ve 26.3.2005 günlerinde Kavaklıdere ve Dokuzçam’a yaptığımız araştırma gezisinde on kaynak kişi ile görüşülmüş ve onlardan kalaycı dili ile ilgili malzeme derlenmiştir. Dokuzçam köyünde kalaycılık mesleğinin yaklaşık on kişi tarafından icra edildiği, Kavaklıdere’de ise bu mesleğin artık tarihe karıştığı öğrenilmiştir. Nebiler köyü ile ilgili veriler, bir bitirme çalışmasından alınmıştır. Bölgedeki Menteşe ve Çamyayla köyleri, bu dili artık, fazlaca kullanmadıkları için derleme çalışması kapsamının dışında tutulmuştur.
Bu arada daha önce yapılan çalışmalardaki verilerle karşılaştırma yapılarak bu dilin, köyler arasındaki ses ve sözlük farklılıkları tespit edilmiştir. Böylece sözlük bölümünde hem kendi derlemelerimizi hem de daha önce yapılmış olanları birlikte vererek varyant farklarının karşılaştırılmasına imkân sağlanmıştır.
Derlemelerimizde önceki metinlerde rastlanmayan sözcükler, sözlük bölümünde koyu ve eğri punto harflerle gösterilmiştir.
6. SÖZLÜK
arap ali işi: katır (D)
~arap işi: katır (D, K)
~arab el işi: katır (D)
~arap aşı: at, beygir (Eroğlu)
arap süleyman: zeytin (D)
avan-: gitmek, gitmek, gezmek, dolaşmak (D)
~avanıyoru: geliyor (D)
~avandı: gitti (D)
~avanık gel-: gelmek (D)
~avanık git-: gitmek (D)
~ovan-: gelmek, gitmek (K, Heybeli)
~ovan-: gelmek, gitmek (Caferoğlu 1943)
avandır-: bir şeyin yerini değiştirmek (D)
aydınelişi: gelin (D)
Krş aydın eşi: kız (DS, C. I., s. 412)
aydın: eşek (K, Heybeli)
aydıñ: eşek (D)
Krş. aydın alnı beyaz sığır (DS, C. I, s. 412)
aydıñerişi: incir (D)
~aydın işi: incir (Eroğlu, K, Heybeli)
~aydınyerişi: incir (D)
aydınyerişigeneği: genelev (D)
aydın zındanı: ahır, ağıl (D)
bahar: sigara (Eroğlu, K, D)
~bahar: tütün (Eroğlu)
~mutaf bahar: tütün kesesi (Eroğlu)
Krş.: karanfil, tarçın, karabiber gibi kokulu şey (Devellioğlu : 1984: 80)
bahar işi: sigara (D)
cecik: göz (Caferoğlu 1943)
~çecik: göz (D, K)
cink: para (D)
çelişçi: çalgıcı, müzisyen (K)
cemele: deve (Caferoğlu1) (
~cemile: deve (D)
ciğce: erkeklik organı (D)
~ciyce: et; erkeğin cinsel organı (D)
~çice: et (Eroğlu)
cimitci: sarıklı hoca (Eroğlu); imam (D)
~cimitçi: öğretici (K)
~yıkım cimitçi: öğretmen (K)
çāpan: kadın (D)
~mertek çāpan: Türk kadını (Eroğlu, D)
~yalı çāpan: Rum yahut ecnebi kadını (Eroğlu, D)
cecik: göz (D)
~çecik: göz (Eroğlu)
çēkle-: bakmak, tanımak, anlamak (K, D)
~çeklemek: görmek, bakmak (Caferoğlu 1943)
çemender: eşek (Eroğlu, K)
çene: az (D)
çene: ceviz (Caferoğlu 1943)
~çeñe: ceviz (K)
~çeneişi: ceviz (D)
çıbığişi: üzüm (Caferoğlu1, K, D, Heybeli)
~çubuk işi: üzüm (Eroğlu)
çilenger: kantar (Caferoğlu 1943)
~çilenger: kantar, saat (K)
~çilenger: bıçak (D)
Krş.: çilingir (
çimendifer: eşek (K)
Krş.: şimendifer (
~tīpi: anüs (K)
daban: oruspu, uygunsuz iş yapan kadın (D)
daraylı: beygir (Caferoğlu 1943)
~daraylı: katır, at (D)
~dareyli: katır (Eroğlu, K)
~daraylı: beygir (Heybeli)
~taraylı: at (D)
davar: keçi (D)
deñiz köpüğü: sabun (D)
~deniz köpüyü: tuz (Caferoğlu 1943)
dib: anüs (D)
~dibi: anüs (D)
dibo: yok (Caferoğlu 1943, D)
dinlice: buğday (Eroğlu)
dünek pirisi: ev sahibi (D)
dünet-: öldürmek (D)
dünemek: misafir kalmak (Caferoğlu 1943)
~dünemiş: ölü; uyumuş (kişi)
~dinemek: ölmek (D)
düve: genç kız (Eroğlu, D, K)
ellez: zeytin (K)
fak etmek: tuvalet etmek; ırza geçmek (D)
~fak etmek: mahvetmek (Heybeli); fenalık ve zulüm yapmak (Eroğlu)
faklık: burun (K)
~faklık: burun (D)
gacav: Çingene (D)
~gaco: çingene (Eroğlu, K)
~gacov: çingene (K)
galın: beyaz (Caferoğlu1)
galıngenek: yedi (D)
garamancı: hırsız, haydut (K, D)
garamancılık: hırsızlık (Heybeli)
gatıglı: rakı, şarap (D)
~katırlı: rakı (Eroğlu)
~gatıglı: rakı, şarap (D)
gayış: hırsızlama, çalma
~gayış kösle-: hırsızlık yapmak (D)
~gayış et-: hırsızlık yapmak (K)
~gayış etmek: el çabukluğu ile hırsızlık yapmak (D)
Krş. kayış at-: hırsızlık yapmak. (Devellioğlu : 1980: 105);
kayış dili: Kaba ve çirkin sözler kullanılarak konuşulan dil (TS, s. 1249)
gayışçı: hırsız (K)
genek: araç gereçler; kumar (D)
~genek: yan, el, nezd, ev; mecidiye (Para) (Caferoğlu 1943)
gıcırık: esmer (Heybeli)
~genek köslemek: kumar oynamak
gılav: az, küçük, kısa (Caferoğlu 1943)
~gılav: ucuz (D)
~gılav düve: küçük kız çocuğu (D)
~gılav yavşak: küçük erkek çocuğu (D)
gırmak: almak, getirmek (Caferoğlu 1943)
~gırmak: satmak (Caferoğlu 1943)
gırtıl: buğday, arpa
~gītıl: buğday, arpa (D)
~kırtıl sapı: saman (Eroğlu)
~kırtıl: arpa (Eroğlu)
gūbālık: taş (K, D, Heybeli)
~gūbālık: diş (D)
~kurbaalık (Eroğlu)
gulak: iki (Eroğlu, D, K, Heybeli)
gulakpatıga: on (D)
gulakpatıgadansamieksik: dokuz (D)
gulaksacayak: altı (D)
gulaktaban: sekiz (D)
hacalişi: yalan; tv, radyo (D)
hālacı: (Kalaylanan kapları) yıkayıcı (D)
hāla-: yıkamak (D)
imamişi: namaz (Eroğlu, K, D)
iş: el (Caferoğlu 1943)
kakavay: çingene (D)
kalın genek: gümüş mecidiye (Eroğlu)
kēdilemek: evlendirmek (D)
kemer işi: soğan, sarımsak (D)
~kemeraliişi: soğan (RÇ)
~kemerişi: soğan (Caferoğlu 1943)
~kemerelişi: soğan (Heybeli)
kendir: ip (Eroğlu)
kendilemek: satmak (Eroğlu)
köken işi: kavun, karpuz, bostan türü şeyler (D)
~kökençeli: üzüm, kavun, karpuz (Caferoğlu 1943)
kös: kötü, çirkin (K, D, Heybeli)
~kös etmek: saklamak, gizletmek, kaydırmak (D)
~kös metirek: jandarma, polis, belalı adam (D, Heybeli)
kösgenek: tuz ruhu, asit (D)
~kösgenek: çanak, tabak (Heybeli)
külli işi: tavuk, yumurta (
~külliñişi: piliç (Caferoğlu 1943)
~külliişe: yumurta (Heybeli)
lobiya: fasülye (D)
manak: yoğurt, süt, peynir (K, D)
~manak: yoğurt (Eroğlu, Heybeli)
manayır: peynir (K, Heybeli)
manegadı: köpek (Eroğlu)
~managadı: köpek (D)
~manigadı: köpek (K)
~köy managadısı: muhtar
marat: aş, yemek (K, D, Heybeli)
mazın: tabanca, silah, demir, demirle ilgili her şey (Caferoğlu 1943)
mēkçi: kalaycı (D)
~mēkçi naslığı: kalaycı dili (D)
mēkli: kalaylı (D)
meklemek: kalaylamak (D)
menedik: kalay (Eroğlu, K, D)
~menedik: kalay; küfür (D)
~benedik: kalay (Heybeli)
menekçi: kalaycı (K)
meneklemek: kalaylamak (D)
metirek: erkek (K, D, Heybeli)
~mertek: köylü, adam, umumiyetle erkek müşteri (Caferoğlu 1943)
~metrek: Türk ve müslim erkek müşteri (Eroğlu)
~metirek tuna: yaşlı erkek
~metireK yavşā: genç erkek (Heybeli)
molla hüseyin: kükürt (D)
musacalı: bit, pire (D)
mutaf_işi: saç, sakal, bıyık, kıl, yün (Eroğlu)
~mutaf bahar: tütün kesesi (Eroğlu)
~mutaf işi: saç (D)
~mutaf işi: saç, sakal, bilumum tüy (D)
~mutaf: kilim, çul (D)
~mutaf: cüzdan (D)
Krş: mutaf (Far.
nasıf: ekmek (
~nasıf etmek: ekmek pişirmek (Eroğlu)
~nasıf köslemek: ekmek hazırlamak (Caferoğlu 1943)
~nasıf süyüt-/sürt-: yemek yemek (Eroğlu); konuşmak (D)
nasıf_otu: umumiyetle yemek, zahire (Caferoğlu 1943)
nasıflık: ağız (Caferoğlu 1943, K)
nasıfsız: aç (D)
naslık: ağız; lisan (D)
nazili: para (Caferoğlu 1943, D, Heybeli)
~nazilli: para (K)
ovatmak: almak, aşırmak, çalmak, götürüp gitmek (Caferoğlu 1943)
palandız: eyer, semer (D)
~palandız: semer, eyer, çul (Caferoğlu 1943)
palle: bakır kap (Eroğlu)
~palle: tencere, kap (K, D)
partak: ceket, pantolon (D)
partal: elbise (Eroğlu)
~pātal: yatak; elbise (Heybeli)
Krş. partal: çok kullanılmaktan yıpranmış, eskimiş. (TS, 1771)
patıga: beş (D, K)
patıgagulak: yedi (D)
patıgasamı: altı (D, K)
pir: müşteri: (Caferoğlu 1943)
saban işi: kazan (D)
sacayak: üç (D, K, Heybeli)
sacakpatıga: on beş (D)
~saçayak patıga: on beş (Eroğlu, D)
samanlık: kulak (Eroğlu, K, D)
~samanlığı kös: sağır, duymaz (Eroğlu, D)
sāmı: bir (D, Eroğlu)
samuralık toklusu: horoz (K)
sarı genek: altın (Eroğlu, K, Heybeli)
semet: kaşık (K)
~simit: kaşık (D)
sıpa olmak: doğmak (D)
sinek işi: bal, şeker, tatlı (Eroğlu, K, D)
sivri: kız (Heybeli)
söğüt kökü: su, ırmak, deniz (Eroğlu, K, D, Heybeli)
süyüt-/sürt-: yemek içmek (Eroğlu, K, D)
şır: süt (Heybeli)
~tabak işi: papuç (Caferoğlu1)
~tābi işi: ayakkabı (K)
~tabiy işi: ayakkabı (D)
~tabiişe: ayakkabı (Heybeli)
~tabiy işi: öküz, inek, keçi gibi derisinden de yararlanılan hayvanlar
Krş.: şıra (
tabak işi: ayakkabı (K)
taban patıga: yirmi (D)
~dabanpatıga: yirmi (D)
tantır: odun (D)
~tantır: ağaç, odun, umumiyetle tahta (Eroğlu)
~tantır: odun, ağaç (K, D, Heybeli)
tantırcı: ormancı (D)
tantırlamak: dövmek (Caferoğlu 1943, Heybeli)
tipi: bozukluk, delik (Caferoğlu1)
tuna: çok; pahalı (Eroğlu, K, D, Heybeli)
~tuna partal: vesika (Eroğlu)
~tuna pir: baba (D)
~tuna yanbol: reis, vali, yüksek rütbeli asker veya polis
~tuna: çok (Caferoğlu 1943)
~tuna: kocakarı (D)
~tuna metirek: muhtar, kaymakam, üst görevdeki kimseler (K)
~tuna: şişman (K, D)
~tuna çāpan: yaşlı kadın (D)
~tuna söğüt kökü: deniz (D)
tuna samı: on (D)
tünemek: durmak, uyumak, ölmek (D)
tünetmek: uyutmak, öldürmek (D)
ürün işi: yağ; kadın göğsü (D)
~ürün_işi: süt, genellikle yağ (Caferoğlu 1943)
~ürüñ işi: yağ (D)
yalı: Rum, ecnebi (D)
~yalı: gayri Müslim (Caferoğlu 1943)
~yalı: köpek (K)
Krş. yallı: oruspu. (Aktunç, s. 304)
yanbol: asker (D)
~yanbolu: jandarma (Caferoğlu 1943, Heybeli)
~yambol: jandarma (K)
~yanbol: efendi, hükümet memuru (Eroğlu)
Krş. yanbolu: ahmak, bön kimse; taşralı. (Aktunç s. 304)
yanpiri: tahta (Caferoğlu 1943)
~yanpiri: orman işinde çalışanlar, Tahtacılar (D)
yavşak: çocuk, küçük çocuk
~yavşak: çırak, çocuk, hizmetçi (Caferoğlu 1943)
Krş. Çocuk, erkek çocuk. (Aktunç s. 306)
yemenişi: çay, kahve (D)
~yemen_işi: kahve (Eroğlu)
yıkım: iyi (D)
~yıkım: güzel, temiz (Caferoğlu 1943), güzel, temiz eşya (Heybeli)
~yıkım metrek: zengin, itibarlı, mevki ve makamca yüksek kimse (D)
~yıkım piri: muhtar, bir mahallenin ileri geleni (D)
~yıkım piri: muhtar, eşraf (Caferoğlu 1943)
~yıkım piri: muhtar; ileri gelenler, aksakallılar (D)
~yıkım zından: büyükçe ev (Caferoğlu 1943)
yıkım: koyun (D)
yıkım_etmek: kesmek, hazırlamak (Caferoğlu 1943)
yıkmak: cinsel ilişki kurmak (D)
Krş. (Cinsel ilişkide) isteğine alet etmek, altına almak, düzmek. (Aktunç, s. 309)
zından: ev (K, D, Heybeli)
~zından: ev (Caferoğlu 1943)
7. CÜMLELER
Metirekden palleleri avandırdıñ mı?
(Müşterinin kaplarını getirdin mi?)
Tantır avandırdıñ mı
(Müşteriden odun getirdin mi)
Pallesini avandırdığımız metirek nasıf maratı avandırdı mı?
(Kaplarını kalayladığımız müşteri yemek getirdi mi?)
Yanbol avanıyoru mazını kös et
(Jandarma geliyor, tabancayı sakla)
Çaapan avanıyodu, çecik ettim
(Kadın geliyordu, ona göz ettim)
Mēkçi bahar gır
(Sigara ver)
Nazili dibo
(Param yok)
Genek kösleep-duru
(Kumar oynuyor)
Karamancılık kösledim
(Hırsızlık yaptım, çaldım)
Meekçi gel yemenişine avanalım yemenişi süyütelim
(Arkadaşım gel kahveye gidip (orada) bir kahve içelim)
Metirēn yavşāna guubalık kösledim, dünedi mi bilmem
(Adamın çocuğuna bir taş attım, değdi mi bilmiyorum)
Metirek genek avandırmış, tuna yıkım
(Adam araba almış, çok güzel)
Metireğin düvesi yıkımmış, kēdiledikleri yavşak kösümüş
(Adamın kızı güzelmiş ama evlendirdikleri çocuk kötüymüş)
Tuna piriñ avanıyoru
(baban geliyor)
Mēkçi naslığı çēkliyo muñ
(kalaycı dili biliyor musun?)
cimitciye ovanıyon
(Namaza gidiyorum)
yemenişine nazili gırıyoñ mu (D)
(Çayın parasını alıyor musun)
yemenişine nazilli ovat
(Çayın parasını ver)
metirek mutaf işini kös etmiş
(Adam bıyığını kesmiş)
çāpan yavşak köslemiş
(kadın çocuk doğurmuş)
metireğin zındanında düneyelim mi
(Adamın evinde misafir kalalım mı)
naslīnda gūbālık dibo
(Ağzında dişi yok)
yanbollar avanıyoru çilengeri kös ediñ
(Jandarma geliyor, bıçakları saklayın)
8. SONUÇ
Kalaycı dili, yalnızca bu mesleği icra edenler tarafından konuşulan bir gizli dildir.
Ticarî ve ahlakî kaygılar, bu dilin kullanılmasının başlıca sebepleri olarak karşımıza çıkmaktadır.
Kalaycılar bu dili yalnızca kendi aralarında ve ancak ihtiyaç durumunda kullanmaktadırlar. Bu yüzden, kalaycı dili, günlük ihtiyaçları karşılayan bir dil olmaktan çok özel durumlarda kullanılan gizli bir “ihtiyaç dili”dir.
Kalaycı dilinin ses ve yapı özellikleri, -bölge ağızlarında birkaç fonetik yapı dışında- genel dilden (Türkiye Türkçesi) fazla farklılık göstermez.
Söz dizimi ve cümle yapısı, genel dilden herhangi bir farklılık göstermez.
Bu gizli dilin söz dağarcığını, genel dile yerleşmemiş yahut genel dildeki anlamından farklı anlamlar yüklenmiş sözlük unsurları oluşturur.
Kalaycı dili ile Anadolu’nun diğer gizli dilleri arasında sözcük düzeyinde koşutluklar yok denecek kadar azdır. Bu, kalaycı gizli dilinin, kendini, yalnızca genel dile değil, aynı zamanda diğer gizli dillere de kapattığını göstermektedir.
KAYNAKÇA
[D] Dokuzçam köyü kaynak kişileri: (Ali Karakaş (51), Ali Rıza Altın (60), Ali Rıza Özsan (57), Cemal Özel (42), Metin Çamur (47), Nejat Çamur (46), Nuri Orhan (49), Ramazan Çamur (65)
[K] Kavaklıdere ilçesi kaynak kişileri: (Ali Rıza Demirağ (59), Mehmet Ali Sarıyar (76)
[DS] Türkiye’de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü I-XII, TDK, Ank. 1993
[TS]Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu, Ank. 1998
Akar, Ali, (2004) : Muğla Ağızları, Muğla
Aktunç, Hulki (2000) : Büyük Argo Sözlüğü, Tanıklarıyla, İstanbul
Caferoğlu, Ahmet (1943) : Anadolu Ağızlarından Toplamalar, Ankara
Caferoğlu, Ahmet, (1954) : “Pallacı, Tahtacı ve Çepni Dillerine Dair”, Türkiyat Mec. XI, İstanbul
Caferoğlu, Ahmet (1983) : Türk Dili Tarihi, C. I, İstanbul
Devellioğlu, Ferit: (1980) : Türk Argosu, İstanbul
Devellioğlu, Ferit: (1984) : Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Ankara
Eroğlu, Zekâî, (1939) : Muğla Tarihi, İzmir, s. 165-168
Heybeli, Melike, (2003) : Nebiler Köyü Ağzı, Muğla (Bitirme Çalışması)
Kaymaz, Zeki (2003) : Türkiye’deki Gizli Diller Üzerine Bir Araştırma, İzmir
Wittek, Paul, (1986) : Menteşe Beyliği, (Çev. O. Ş. Gökyay), Ankara
NOTLAR
[1] Ahmet Caferoğlu, argoyu, müstakil bir gramer yapısına sahip olmayan, genel dilin içindeki birtakım deyim ve söyleyişlerin anlamca kaydırılmasından meydana gelen bir dil, gizli dili ise bunun tersine, belirli bir dil malzemesi olan, genel dilden yahut bölgedeki ağızdan hiçbir alıntı öğe taşımayan zümre dili olarak niteler. Bk. Ahmet Caferoğlu, Türk Dili Tarihi, C. I, İst. XIX
[1] “Kullanılan ortak dilden ayrı olarak aynı meslek veya topluluktaki insanların kullandığı özel dil veya söz dağarcığı. 2. Serserilerin, külhanbeylerinin kullandığı söz veya deyim.” (Türkçe Sözlük, C. II, Ank. 1998, s. 129). “Toplumdaki belli bir gruba veya sosyal bir sınıfa mahsus olan ve genel dilin koynunda asalak bir kelime hazinesi bulunan konuşma sistemlerine argo (Fr. Argot) adı verilir. Hırsız argosu, talebe argosu, asker argosu, artist argosu, umumhane argosu” (F. Devellioğlu, Türk Argosu, İst. 1980, s. 9); “Kendi sosyal çevreleriyle sınırlı yaşayan ve genel olarak toplumun, özel olarak da içinde bulundukları topluluğun geri kalan kesiminden ayrılmak ve/ya da korunmak isteyen, yaşama ortam ve biçimleri birbirine yakın kişilerce yaratılıp benimsenmiş olan sözcükler, deyimler bütünü; bu sözcükler bütününe dayalı konuşma biçimi.” Hulki Aktunç, Türkçenin Büyük Argo Sözlüğü (Tanıklarıyla) s. 16
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)